rab: buyurucu, doyurucu, büyütücü, efendi
rabbunâ: rabbimiz
qâlû rabbunallâh ("Rabbimiz Allah" dediler)
قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ
41:30 “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru olanların üzerine melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size vadedilen cennetle sevinin!” Fussilet sûresinde melekler vasıtası ile yapılan müjdenin haberi var.
Ahkaf sûresinde ise aracısız bir müjde aynı haberi tekrarlıyor.
innellezîne qâlû rabbunallâhu summe-steqâmû
46:13 “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru olanlar
felâ havfun 'aleyhim velâ hum yahzenûn
onlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de
"Rabbim Allah" demek neden bu kadar önemli?
Önemli, çünkü "rab"ler çoktur... İnsan gönlünü Allah'tan gayrıya
bağlamayagörsün... Şu dünyada kendisine başka insanları, putları,
hevâ ve heveslerini rab kılan nice insanlar gelip geçmiştir. "Rabbim
Allah'tır" diyenler, diğer bütün putları yıkan insanlardır. Tevhide
eren insanlardır. Müminlerdir.
İnsanlar çoğunlukla Yaratan'ı inkar edemiyorlar. Ama "terbiye eden"
anlamındaki Rab kavramı çok zor geliyor: Demek ki insan başıboş
değil, demek ki olaylar rastgele değil, demek ki ölüm var, demek ki
hesap var, demek ki (maazallah!) Cehennem var. İşte insana zor
gelen, bütün bunları çağrıştıran rububiyet kavramı.
Onun için son surede, rabbinnâs-melikinnâs-ilâhinnâs
üçlemesi var ki hepsi aynı Rab, aynı Melik, aynı Tanrı.
"Rabbin kim? men rabbuke" sorusu ölümden sonra mı sorulacak?
Ölünce herkesin amel defteri kapatıldığı için, öldükten sonra tekrar
böyle bir soruya muhatab olmayacağımıza, hayatta iken yaptıklarımız
ile bunu cevapladığımıza inanıyorum. Ölümden sonra böyle bir soru
olacaksa, bu soruya doğru cevap verecek olanlar ancak hayattayken
doğruyu bulanlar olsa gerektir. Sonuçta ömrümüz tek sermayemiz.
Dolayısıyla bu sorunun esas meydanı burasıdır.
Her iki anlamda da efendimiz O: hem Rabbimiz hem Mevlâmız.