innî: ben (vurgulu)
ahafu: korkarım
in: eğer
in 'asaytu: isyan edersem
rabbî: Rabbim
yevm: gün
'azîm: büyük
innî ahafu in 'asaytu rabbî 'azâbe yevmin 'azîm
(Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım)
إِنِّي أَخَافُ إِنْ عَصَيْتُ رَبِّي عَذَابَ يَوْمٍ عَظِيمٍ
6:14 ... "Allah'tan başka bir dost mu edinirim? Müslümanların ilki olmakla emrolundum" de, asla ortak koşanlardan olma!
15. qul innî ahafu in 'asaytu rabbî 'azâbe yevmin 'azîm
"Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım" de.
10:15 ... "Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarım" de.
innî ahafu in 'asaytu rabbî 'azâbe yevmin 'azîm
"Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım."
39:11 "Dini Allah'a halis kılarak O'na kulluk etmekle emrolundum,"
12. "Müslümanların ilki olmakla emrolundum,"
13. qul innî ahafu in 'asaytu rabbî 'azâbe yevmin 'azîm
"Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azabından korkarım" de.
Dikkat edelim, Söyleten kim, söyleyen kim acaba? Bu sözleri söyleyen hâtemul-enbiyâ, nebilerin sonuncusu, salat ve selam ona. O ki isyandan ne kadar uzak... Ya ben? Ben neredeyim?
Dilimle "O'ndan başka ilah yok" der iken hayatımın, amellerimin, ibadetlerimin ne kadarı O'nun için, ne ölçüde kendi nefsimin önceliklerini "Sen'in için" deyip verebiliyorum? Tamamen veremeyince, isyanın uzağında olmaktan bahsedilebilir mi? İsyan bu kadar yakın iken azaptan korkmamak mümkün mü? Ya korkuyu hissedemiyorsam, isyana daha da yakınlaştığımı anlayıp "bir yerlerde bir yanlışlık yapıyorum" deme ve istikamet isteme zamanı gelmemiş midir?