lehû: ona
hâfiz: koruyucu
lehâfizûn: koruyucular (vurgulu)
veinnâ lehû lehâfizûn (ve Onu Biz koruruz)
وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
15:9 Şüphesiz o zikri Biz indirdik, onun koruyucusu da elbette Biziz Kuran'ın korunmuşluğu tarihsel bir vaka: Dünyanın neresine giderseniz gidin, farklı bir kopyasını bulamazsınız. İnsanların yazdığı her metnin zaman içinde az çok değiştiğini biliyoruz. Bu metnin hiç değişmeden kalmış olması tek başına bir mucizedir, çünkü başka bir örneği yok.
Korunmanın diğer bir boyutu da, alelade görünüp içindeki kıymetlerin saklanması. Okyanuslarda değersiz, sıradan taşlar bulunur. İnci çıkaranlar onlara hiç değer vermez. Aradıkları, taşlaşmış istiridyelerdir, içlerinde pırıl pırıl inciler olan istiridyeler. Adi taşlardan görünüşte hiç farkları yoktur, ama erbabı onları bulup çıkarır. Eğitilmemiş gözlerden gizlenmiş, korunmuştur.
Bu anlam Vakıa suresinde meknûn kelimesi ile ifade edilmiş:
75. felâ uqsimu bimevâqi'in-nucûm
yıldızların yerlerine kasem olsun
76. veinnehû leqasemun lev ta'lemûne 'azîm
bu büyük bir kasemdir, bilseydiniz
77. innehû lequrânun kerîm
o kerim bir Kur'an'dır
78. fî kitâbin meknûn
korunmuş bir kitapta
(Ayetlerin iniş sebebi için bkz: Ayırıcı Soru)
Bu kelime aynı surede hem Kuran hem de inci için de kullanılmış. Benzetme çok açık: Alelade taşlar yerine sıradan sözleri düşünelim. İnci dolu sıradışı söz de Kuran oluyor; bakmayan gözlerden, dinlemeyen kulaklardan, düşünmeyen akıllardan korunmuştur.